İki kızım da sağ-sağlıklı
Bebeklerden birinin kesesinin başlangıçta küçük olması, ilk muayene eden doktorun bu anomalili bir bebek yaşamaz demesi; delinin kuyuya attığı taş misali aklımızdan çıkaramadığımız bir mesele...
Doktorumuz da normalde ayrıntılı ultrasonları ben kendim yaparım ama bu sefer benim de içim rahat değil, sizi ikinci bir gözün daha görmesinde fayda var deyince, soluğu bir doçentin muayenehanesinde alıyoruz.
Asıl korkumuz kesesi küçük olan Canan'dan yana. İlk ona bakılıyor. Tamamen normal olması içimiz rahatlatıyor. Derin bir ohhhh
Derken kalbime ikinci bir hançer saplanıyor. Nazlının kalbinde olmaması gereken bir şey var.
Beyaz bir leke....
Ultrason probu karnımın üstünde geziniyor, farklı farklı açılardan bakılıyor....
Aslında kalbin sağ tarafında iki farklı beyaz odak olduğunu söylüyor doktor... Odakların alışılagelinenden biraz büyükçe olduğunu da ilave ediyor.
Nedir bu beyaz lekeler: Bilimsel adı hiperekojen intrakardiyak odak (hyperechogen intracardiac focus). Kalp kasında mineral birikimi nedeni ile oluşuyor. Normal gebeliklerin %3-5'inde gebeliğin ikinci trimesterinden itibaren görülüyor. Kalbe hiçbir zararı yok. Kendiliğinden geriliyor. Ultrasonda dikkat çeken başka bir anormallik yoksa endişelenmek de gerekmiyor ama diğer organlarda ek bulgular olduğunda Down sendromu ve Trizomi 13 riski açısından şüphe uyandırıyor.
Tabi o sırada bunların hiç birini bilmiyorum.
Doktor bebeğimin beynine, barsaklarına, böbreklerine, burun kemiğine, ensesine uzun uzun bakıyor... Geri kalan herşeyin normal olduğunu söylüyor.
Muayene bitince bizi ciddi ve endişeli bir yüz ifadesi ile karşısına oturtuyor.
Başka bir anormallik saptanmamasına rağmen kalpteki lekelerin görüntüsünün anormal olduğunu söylüyor. Sağ ventrikülde, iki adet ve oldukça büyük diyor. Amniyosentez öneriyor... Hatta bebeklerimin tek yumurta ikizi olabileceğini, ayrı yumurta ikizi olduklarından hiç bir zaman emin olamayacağımızı, o nedenle bir anormallik olmasa da hazır bir işlem yapmışken öbürüne de yapmamızı öneriyor.
"Ya" diyor "ikisi de down sendromuysa"
Kafamda deli sorular çıkıyoruz muayenehaneden.
İki down sendromlu bebek geliyor gözümün önüne. Nasıl yaparım.
Ya da daha kötüsü biri normal, biri down sendromluysa. Birini doğurmamak için diğerini nasıl tehlikeye atarım. Down sendromlu bebeğin hayatını diğerine zara vermeden sonlandırmak mümkün mü? Değil tabi..
Sahi hasta da olsa ben bebeğimi birileri büyük bir soğuk kanlılıkla öldürürken nasıl dururum. Nasıl izlerim...
Amniyosentezin de bir riski var. Ya sırf bu işlem yüzünden aslına tamamen normal olan meleklerimi kaybedersem nasıl dayanırım...
Kara vermek için fazla zaman yok.
Ağlıyorum, ağlıyorum, ağlıyorum...
Bir gece ağlama ve anırma seanslarımı bitirmiş yatarken eşime diyorum ki " Bunlar bana allahın bir hediyesi, ne olursa olsun onları riske atamam, amniyosentez yaptırmıycam" diyorum ve düşünmeyi bırakıyorum...
Yine de bakıyorum ara ara kaçamak. İnternet hikayelerle dolu. Aynı soruna sahip olup normal doğan onlarca bebeğin hikayesi olduğu gibi, ek hiçbir anormallik olmasa da Down sendromlu doğan bebeklerin hikayesini de okuyorum.
Bir doktor olarak bilimsel açıdan baktığımda ülkemizde 2004 yılında yapılan bu çalışma içimi rahatlattı.
Nazlı veriyorum kalbinde leke olan kızımın adını.
İlk Nazlı doğuyor. Ama sezeryan dikişlerim dikilirken yanıma getirilen ilk Canan. İçime bir kor düşüyor. Doktor olan kardeşim de ameliyathane de. Gözlerim onu arıyor.
Soruyorum "Nazlı iyi mi?"
"İyi" diyor.
Niye gelmedi, gerçekten iyi mi?
"İyi" senin "sorduğun anlamda da iyi" diyor.
Sonunda kalbim bütünüyle mutlu. Başka hiçbir şey düşünmüyorum.