13 Mayıs 2014 Salı

GEBELİK KESESİ KÜÇÜK OLANLAR- Bir Mutlu Son Hikayesi

Stresli bir tüp bebek tedavisinden sonra hamileliğimin yedinci haftasındayız. İlk doktor kontrolümüz.

Bebeğimiz sağlıklı.  Kalbi atıyor. 

İki embriyo transfer edilmişti,  rüyamda da iki kız görmüştüm,  ama sonuçta bir rüya.  Zaten gebelik hormonu da ikiz gebeliklerde beklendiği kadar yüksek değil. 

Çok şükür,  hiç olmayacak derken...

Mutluyuz....

Bir hafta sonra tekrar kontrole çağırıyor,  doktor.

Öncesinde bir düşüğüm var. Yedi haftalıkken kontrole gittik, sekiz haftalıkken kalbi durmuş.  İkinci kontrol 12. hafta için planlanmıştı. O zamana kadar farkedemediydik.

Kontrolün sık aralıklarla planlanması bizi mutlu ediyor.

Bir hafta sonra bebeğimin kalbinin atışını duyuyorum, derin bir nefes alıyorum.  Hala yaşıyor,  gitmemiş.

Doktorum: " size bir sürprizim var" diyor. Ultrason probunu biraz oynatıyor. 
Bir bebek, bir kalp atışı daha...

Ama diyor...İkisinin kesesini aynı ekranda görebileceğim şekilde probu ayarlayarak "bu ikincinin kesesi çok küçük, büyük ihtimalle malforme bir bebek". Bu bir süre sonra kendiliğinden kaybolur, kalbi durur yani...."

Gerçekten de ekranda birinin kese büyüklüğü portakal kadarsa, ötekinin ki ceviz kadar.

Ama kalp atışı güçlü.  Kardeşinin ki 170, onunki 172.. Baş popo mesafeleri eşit... kese normal olsa tamamen  normal bir bebek...

Doktor dosyaya not düşerken,  ben paravan arkasında toparlanmaya çalışıyorum.  Çorabımi giyerken sesleniyorum; " kaybolmazsa sağlıklı olan için sorun olur mu?" "Olmaz öyle şey diyor" diğer taraftaki ses, " yaşamla bağdaşan bir durum değil bu"

Hızlı hızlı işimi halledip çıkıyorum,  daha soracaklarim var ama doktor dosyamı da alıp çoktan gitmiş.

Başka bir doktorla devam etmek istiyoruz.

İki hafta sonraya randevu alıyoruz.

Muayenede iki bebeğim de büyümüş, ikisinin kalbi de atıyor. Birinin kesesi hala küçük,  hareketleri daha yavaş...

Bu seferki doktorum "belli olmaz" diyor. "Takip edicez..".

Aslında biliyorum, direnecek..
Ama ya hastaysaaa...

İnternette bulduğum herşeyi okuyorum.  Bilikmsel makaleler, umutlu hikayeler. ..
Forumlarda aynı sorunu olanları takip ediyorum.  Kötü haberlerini alınca üzülüyorum.
Yabancı sitelerde pek çok mutlu son var. Her biri ile seviniyorum.

En çok tutunduğum yayınlardan biri bu oldu. Zaten çok fazla bilimsel veri yok.

Özetle diyor ki gebeliğin sürmesi için kesenin çapı embriyonun baş popo mesafesinden 5 mm  büyük olmalı,  değilse gebelik büyük ihtimalle sürmez.

Bu benim için kötü haber.  Çünkü kese o kadar küçüktü ki çocuk iki büklüm durduğundan baş popo mesafesini tam ölçemiyorduk bile.

Ama iyi haber şuydu: küçük gebelik kesesi sonucu düşen bebeklerin kromozom analizleri yapılmış ve hiç birinde anomali bulunmamış. Ohhhh  demek ki yaşarsa normal olacak!

İlk üç kontrolün telaşından sonra biraz sakinledim.

Canan yaşamayı seçti.


Belki ikizi ona yardım etti. Belki yeterince gebelik hormonu üretecek kadar güçlü bir embriyo değildi ( ölçümler ikiz gebelik için düşüktü), ama Nazlı'nın ürettiği ikisini de idare etti.

Bebekler 17-18. Haftada idrar yapmaya başlar.  O haftalardan sonra kesesi de normal boyutlara ulaştı.  20. haftada ayrıntılı ultrasonumuzu yaptırdık, sapasağlamdı. (Aslında ayrıntılı ultrasonu Canan için yaptık, ama Nazlı'da sorun çıktı,-hiperekojen intrakardiak odak- bu da başka bir yazının konusu)

28. Haftada tahmini ağırlığı kardeşini geçti. Sonra tekrar geriden gitmeye başladı. 

36. Haftada Nazlı 2400, Canan 1800 gr olarak doğdu.  Geri kalmasının sebebi de doğumda anlaşıldı.  Kordon boynuna 3 tur dolanmıştı.
Onca şeye rağmen bizi yarı yolda bırakmamıştı.

Gebeliğim boyunca onların sağlıklı doğacaklarini düşünmek istedim. Kendimi buna ikna etmek için herşeyi yaptım.  En büyük umudum da bakın doğdu,  hemi de sağlam doğdu diyen ve üşenmeyip internette paylaşan anneler oldu. 

Tabi ki benim şansım genelleme yapmak için yeterli değil. Kesinlikle sağlıklı olacak dersem, kesinlikle yaşamaz diyen doktor kadar hata yapmış olurum. Ama eğer embriyo boyutları normalse ve kalp atışı güçlüylse, hele hele de yardım edecek bir ikizi varsa, yaşama ve sağlıklı olma ihtimali de var elbet. 

Sadece yüreğe bir avuç su... Nasıl yanar bilirim çünkü...


3 Mayıs 2014 Cumartesi

ISPIT, GALDİREK, KALDİREK, KALDIRIK

Bizim oralarda bir laf vardır.  "Kendi başını bağlayamayan düğünde gelin başı bağlar"diye. Korkmayın yemek yapma konusunda hiç iyi olmayan, eskaza tutturduğu bir yemeği bile tekrar yapamayan biri olarak yemek tarifi vermeye kalmayacağım. Amacım daha çok kendi memleketim olan Karabük'te Ispıt,  şu an yaşadığım Kocaeli-Kandıra'da galdirek olarak bilinen bir otu tanıtmak.

Dile sertçe gelen tüyleri olan bir yaprağın içinde mısır unu, un karışımından oluşan bir hamurla yapılan sarma. Küçüklüğümden kalma belli belirsiz bir hatıra.Babamın babaannesi yapardı.  Ben 9-10 yaşındaydım kaybettiğimizde. Ondan sonra da yapan olmadı.

Evlendim. Bu sefer kayinvalidemin elinden ama bulgurla sarılmış olarak yedim aynı yaprağın sarmasını.  Ağzıma gelen pürüzlü yapısını tanıdım. Buralarda galdirek denirmiş.Tıpa tıp aynısı olmasa da küçüklüğümden kalma bir hatıranın benzerini bulmak beni çok mutlu etti. Çocukluğumun bir dönemini birlikte geçirdiğim   gocanamın elini tutmuş kadar oldum.

Yine de Ispıt ya da galdirek nasıl birsey diye merak etmedim.  Yaprağın nasıl,  gövdesi nasıl,  çiçeği var mıdır sorup öğrenmedim. Ayağıma dolansa üstüne basar geçerdim.

Bir sabah kayınvalidem elinde legen dolusu karışık otla bahceden gelene kadar.
Otların bir kısmı maruldu. Diğer ikisini sordum. Ihlamur yaprağı ve galdirekmis. Ve bunların hepsinden sarma yapacakmısız.

Galdirek yaprağının çiğ halini ilk defa o zaman gördüm.  Tabi maruldan ve ıhlamur yaprağından sarma yapılabildiğine de ilk defa şahit oldum.

Öğrenecek ne çok şeyim var diye düşünürken kafamda bir ışık daha yandı.  İki kız annesi olduğumu hatırladım.  Ve Ispıt dolmasının unla yapılan orjinal halini gocanamdan sonra ailenin hiçbir kadınının yapmadığını düşündüm. Babaannem bile bir kerecik pisirmemisti.  Bunu öğrenmemek geçmiş,  öğretmemek gelecek nesillere ihanet değil miydi?

Anne olmadan önce hiç böyle düşünmemiştim. Bildiğim,  ucundan kıyısından yakaladığım kültürün hakkını vermeye kara verdim. Sadece Ispıtın, değil yaşlılarımızın göçüp gitmesi ile bir daha öğrenmeyecegimiz bir çok değerin kızlarıma aktarılması herşeyden çok benim tavrıma bağlı değil mi? Unutsam, unuttursam yazık olur. Yazık etmemeliyim.

Ispıt-galdirek iyi bir başlangıç olur.

İşe bitkiyi enine boyuna tanımakla başlamak istedim. Yemek tarifi kısmını yemek blogu açan hemşerilerim halletmis. Ben de tarifleri buralardan alıp deneyeceğim.

İnterneti taradığımda bitkiyi tanımaya elverecek yeterli kaynağın olmadığını gördüm.  Fotoğraflar yeterli değil,  olanlar net değil.  Bitkiyi tarif etmeye yönelik girişimler daha çok ecnebilerin yıldız çiçeği ya da borage dediği bitkiden esinlenilmis yahut yabancı bir kaynaktan çeviri yapılmış gibi ki, bence borage ile Ispıt belki akrabadır ama kesinlikle aynı bitki değil.

Sonuç olarak iş yenebilir otlara ve şifalı bitkilere geldiğinde dikkatli olmak gerektiğini düşündüğümden,  öncelikle bitkiyi iyice tanıyıp,  tanımlamak ihtiyacı duydum. Ehh ne demiş atalarımız "bilmediğin ottan otlama".
ıspıt, galdirek,hodan


Dere boylarından, sulak alanlarda kendiliğinden yetişen bir bitki ama bizim köyümüz susuz bir köy,  herkes bahçesinin bir kenarına bir kerecik ekiyor, o kendiliğinden büyüyüp yayılıyor,  senelerce de bir daha ekmeye gerek kalmıyor. 

Bazı kaynaklarda çokça dallanan bir bitkiden bahsediliyor. Oysa benim gözlemim tam tersi. Bitkinin büyüme şekli menekşe gibi. Kökten itibaren uzanan ve bitkinin alameti farikası tüysü sert yapıları taşıyan, uzunluğu 30 cm'i bulabilen sapları dallanmadan uzanıyor ve her iki tarafında aynı tüysü yapıları taşıyan ortalama el büyüklüğünde tek parça  tek bir yaprak taşıyor. Yeni yapraklar yine menekşede olduğu gibi ortadan patlıyor.
ıspıt, galdirek,hodan
Yaprak sapları
ıspıt, galdirek,hodan


ıspıt, galdirek,hodan

ıspıt, galdirek,hodan



Çiçekleri taşıyan sapı yanlara doğru yayılan yaprak saplarınin aksine dimdik uzuyor ve çiçekleri yaprakların üstünde, gün ışığında tutuyor.

Beni en çok şaşırtan da çiçekler oldu. Bitkinin fotoğraflarını  çektikten sonra internette birşey var mı diye bakınırken gördüm ki, bazı sitelerde ıspıtın kaldırık,kaldirek, zılbırk,hodan diye de bilindiği, hatta bilimsel olarak borrgo officinalis olarak adlandırıldığı belirtilmiş.
ıspıt, galdirek,hodan
benim önceleyin çektiğim fotoğraf ahanda bu


Bir de bu bilimsel isimle ingilizce sitelere bakınayım dedim ve gördüm ki elin oğlu takmış makro objektifi, basmış deklanşörün gözüne. Ve ingilizlerin "borage" ve "star flower" da dediği bitkinin  aslında bana bir yerlerden tanıdık gelen bu harika fotolarını çekmiş.  Hem de onlarca.
elin oğlunun çektiği fotolara sadece bir örnek
http://www.backyarddiva.ca/borage-2/


Yaptığım işin açık ara baştan savmalığını gördüm ve kendimden utandım. Ertesi gün bebeler gündüz uykusunu uyurken bahçe de soluğu aldım ve bu güzel fotoğrafları çektim. Yine de çok profesyonel olmadı, ama elimdeki cihaz samsung galaxi note 2, fotoğraf çekmek için üretilmiş profesyonel bir makine değil ne de olsa.  Ama yine de şu güzellik karşısında ağzım açık akldı.

ıspıt, galdirek, kaldırık,kaldirek, hodan
henüz açılmamış ve yeni açılmış pembe renkli çiçekler


ıspıt, galdirek, kaldırık,kaldirek, hodan

ıspıt, galdirek, kaldırık,kaldirek, hodan

ıspıt, galdirek, kaldırık,kaldirek, hodan

Bitkinin her yanını saran tüysü yapılar çiçeğin taç yapraklarında son buluyor. Çiçekler açılmadan henüz bir gonca iken renkleri pembe. İlk açıldıklarında bu pembenin belki bir ton açığı olan beş adet taç yaprağın her biri sanki kendi çevresinde burgu yapıyor.  Ama 1-2 gün içinde yapraklar kökten uca koyulaşıyor ve bu harika mavi rengi alıyor. İlk başta yaprakların burgu şekli zamanla düzelip yıldız çiçeğinin şeklini alır mı acaba diye düşündüm ama çiçeğin en olgun halinde de bu şekil korundu. Komşu bahçelerde de aynı gözlemi yapınca anladım ki aslında borrago afficinalis-borage-starflower ile bizim ıspıtın ve yahut galdireğin alakası yok.

Taç yaprakların ortasında beşi polen taşıyan biri dişi organ olan altı uzantı mevcut.

Zamanla taç yapraklar ve polen taşıyan uzantılar dökülüyor, ortasında dişi organı taşımaya devam eden çenekler içinde tohumlar olgunlaştıkça şişiyor. E nihayetinde de her bir çeneğin içinden dört adet toplu iğne başı büyüklüğünde tohum olgunlaşıyor.




İşte bu kadar...

Umarım bir gün bu ıspıt da ne imiş diyen birilerine, belki de benim küçük kızlarıma faydalı olur